• Nisan 16, 2024

SALİH AYDEMİR RETORİK VE ŞİİR KİTABIM ÜZERİNE…

BySemih Hasançebi

Kas 24, 2020

Soru:
Romantiklerin evrensel hakikatlere ulaşma gibi bir amaçları varsa eğer bu durumda onları aydınlanmanın genel karakterinden nasıl ayırırız?
Yanıt:
Öncelikle ülkemizde “romantizm” sözcüğünün anlamı henüz anlaşılamamasına rağmen başka ülke ve kültürlerde de farklı anlamsal sonuçların çıktığını görürüz. Ülkemizde romantizm sadece bir ruh hali olarak tabir edilebilecek basit bir düzeyde algılanmış ve hala da bu şekilde anlaşılmaya devam etmektedir.
Başka kültürlerde romantizm daha çok sanat ve şiir merkezli bir –izm olarak görülmüştür. Bu konuda bir çok tanımlar kendi içinde tutarlı olsa da romantizmi ya da romantik duruşu tam anlamıyla içerdiğini söyleyemeyiz.
Romantizmi sanatla ilgili bir düşünce biçimi olarak görsek de, içinde barındırdığı özle hayata karşı bir duruş, estetik, felsefe ve dünya görüşü olarak bakmamız gerekiyor diye düşünüyorum. Romantizm aklı merkeze koyan moderniteye karşı, insanın tüm melekelerinin eşitliğini savunan modernite karşıtı modernizmdir, görüşünü ileri sürenlerde var.
Modernlik bağlamında tüm romantiklerden ayrı duran Kant öncesi erken Alman romantikleridir. Novalis, F. Schelling ilk aklıma gelenler. Modern Alman felsefesi ve hatta post-modern pek çok düşüncenin kaynağını da Alman romantiklerinde bulmak mümkündür.
Felsefi anlamda Kant ve Hegel arası geçiş noktasında bulunan Alman romantikleri özellikle Yunan düşüncesi ve duruşunu canlandırmalarıyla bir yandan da Rönasansa göz kırpan bir düşüncedir. Der, Besim F. Dellaoğlu “Romantik Muamma” adlı eserinde.
Aslında tek bir romantizmden söz etmek evet çok kolay değil. Çünkü Romantizm, İngiltere’de estetik bir hareketken Fransa’da Rousseau’dan ilham alan romantizm daha çok toplumsal bir eleştiriydi. Aydınlanmanın hemen ertesinde ortaya çıkan romantik karşı duruşun saldırdığı ilk ve en temel şey aydınlanmanın aklı. Aklı ve bunun sonucu olan bireyselliği varoluş noktasında temele yerleştiren aydınlanma düşüncesine karşılık romantik duruş, aklı insanın varoluşunda hak ettiği yere koyup, onun duygu, düşünce, his, beceri gibi diğer melekeleriyle birlikte varolduğunu kanıtlama çabasıdır.
Evet, romantizm modernin içinden çıkmıştır. Bu durumda bile özgünlüğünü, karmaşıklığını yitirmemiştir. Romantizmin duruşu kendine özgüdür. Her kültürün içindeki romantikler bile birbirinden bağımsız profil çizerler.
Alman romantiklerinin en etkili oldukları alanlar, felsefe, şiir, tiyatro ve hermeneutiktir. Bir yandan modernitenin akıl merkezli bireyine tepki gösteren romantikler, bir yandan da öznellik taşan bireyi içten içe arzular. Habermas’ın modernlik için kullandığı tanımla: “Romantizm bitmemiş bir projedir.
Aydınlanmanın bahsedilen bütün özellikleri tek tek ele alındığında, özelliklerinin hiçbirinde Aydınlanma filozofu olarak nitelendirilen felsefecilerin hiçbir ortak görüşlerinin olmadığını görürüz.
Aydınlanmayı, ilerleme idealinin dışında rasyonalizme ve nedenselliğe ve buna bağlı olarak da bilime duyulan güçlü bir inançla karakterize olan bir çağ olarak görürsek, yine önemli aydınlanma düşünürlerinden biri olan David Hume’un rasyonelizm ve nedensellik değerleriyle karşılaşırız.
Aydınlanma dönemi düşünürlerinin, insan haklarında ilerledikleri kabul edilse de, Hume ve Kant gibi filozofların, ırkçılıkla suçlandığı, J. Locke’nin köleliğe izin verdiği ve aydınlanmanın evrensel değil, kültüre özgü olduğu şeklinde eleştirilmesidir. Yani aydınlanma düşüncesi bütünü içinde değerlendirildiğinde, özgürlükçü olmakla övünse de bir çok felsefeci tarafından kölelik yüzyılı olarak değerlendirilmiştir.
Aydınlanmayı tek kelime olarak ifade edildiğinde “belirsizlik” olarak tanımlanır. Bu belirsizliğin verdiği sonuç ise , kendi kendini imha etmesidir. Bunun iki nedeni vardır; ilki aydınlanmanın aklı getirdiği noktada bireyin silinişi, ikincisi özne ile doğayı birbirinden kesin olarak ayırmasıdır.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.