• Nisan 18, 2024

ORHAN ALKAYA ve “ ALTI “

BySemih Hasançebi

Eki 18, 2020

İyi şair ve kadim dostum Orhan Alkaya’nın yeni bir kitabı çıktı Everest yayınlarından! “Altı”. Orhan Alkaya oldum olası çok seçicidir ve şiir söz konusu olduğunda hiç aceleci davranmaz. Şiir onun için kutsal metinlerle eşdeğerdir. Bu kitabın içinde “insan yüzündeki korkuyu silme kılavuzu“ var. Hayata, geçmişe, geleceğe göndermeler var. Bu kitabın içinde yüzyıllar nefes alıp veriyor. Sanki bu kitap şiirin şahikası ve şiirin sahil kasabasında uzun bir yürüyüş esenliğidir. İlk şiiri “hal hatır”la başlıyor. Kendine inanan, güvenen, kendisini başkalarında seven, başkalarında kendisini görebilen iyi şairler “hal hatır” sorarlar ve vefa denilen o kısa kelime uzun ömürlüdür onlarda. Orhan Alkaya’da Halim Şefik’ler, Deniz Gezmişler ve dünyanın bütün devrimcileri ve devrimleri yakınıdır, akrabasıdır. O müthiş coğrafyaya hayranlıkla bakar. Kimi yerde mizahı çekiştirir ve onu ustalıkla kullanır. Zaten usta şairlerin haritaları ve yolculukları içeridendir, içlenmeleri, isyanları hep bu yüzdendir. Şair Orhan Alkaya zehir zemberek yazar ve ustalarının önünde çok ceket iliklemiş, bir yanı ‘asude’ bir yanı ‘naz’ ve ve şiirinde de, kendi hayatında da her şeyi açıklamak istemeyen bir zihin ve duygu adamı olmaktan da öte kendine gitmekten, kendisi olmaktan asla vazgeçmeyen gerçek bir sanatçıdır.

“kartezyendim ben o hep Nietzsche’yle sevdalı

taze fasulyesi müthişti, biz devrim telaşında

itiştirdik hayli sık, ne vakit düşsem o fiyakalı.“

Kitabı okumaya devam edelim. Birey tadıyla ama toplumsallığın bütün uçurumlarını da kucaklayarak ve kendini de inciterek, tartaklayarak, kırıp dökerek yazmak ve yazdıklarınızın bir dil’e dönüşmesi çok zordur. Hem öznesinizdir, hem bir ötekisinizdir. Bazen her şey, bazen de hiç kimsesinizdir. Kitabını okurken anılara doğru yolculuk yapıyorum. Aynı kuşaktan, neredeyse aynı yaşlardayız. Grafik sanatında adeta bir usta olan güzel anne Nazlı’nın dünya tatlısı kızı Asude’ye olan aşkını iyi bilenlerdenim. Siyasi duruşundan asla ödün vermez. Yaptığı onca güzel işleri burada sayıp dökmek kabalık olur diye düşünüyorum. Bilen biliyor, bilmeyeni ve meraklısı da öğrenir zaten. Orhan Alkaya inanılmaz duyarlı, hatip yanı çok güçlü, şiiri ve yönetmenliği tartışılamayacak kadar, gerçek bir sanatçı ve aydın bir dostumdur. O “savaş ve kadın”ı iyi bilir. Aziz Nesin ustasını sever ve sayar. Haldun Taner’e olan sevgisi doruklardadır. Pavese’nin yan komşusudur. Godot’u ve gelecek güzel günleri beklemenin de bir sanat olduğunu iyi bilir. O gerçek bir şiir ve “gölge ustası”dır. “İnsan Bahçesi” olmuş kalbinden nice yaralar, nice acılar akmıştır, görmüşüm, bilmişimdir. Genç şairlere el vermenin içtenliği içindedir. Birçok şairin olduğu gibi, “Yenilgiler Tarihi Cilt 1” adlı şiir kitabı benim de başucu kitabım olmuştur. Bilmem “Türkiye Hala Mümkün” adlı kitabını okuyanınız var mıdır? Tazeliğini, güncelliğini yıllar geçse de korur. O şiiri ve dostluğu koruma altına alan, “karanlığın şangırtısına” tekme atan, yarasına “tuz günleri” banan, “erken sözler”iyle şiirini geleceğe taşıyan, “kimsesizlikle beslenen rüya” karşında “A! Etika” diyen, “parçalanmış divan”ı usta bir terzi tavrıyla yeniden bir araya getirmeye çalışan bir gönül ve nefes adamıdır. Aradan yıllar ve “Öyle Bir Geçer Zaman Ki”, Orhan Alkaya’yı müthiş bir oyunculuk yeteneğiyle karşınızda bulursunuz. Canınız böyle bir “balıkçı”yla rakı içmek, yarenlik etmek ister. “Derin bilgidir doğru tutmak kalemi” demesinde ki insanlığına alkış tutarım. Yıllar önce bir gün baş başa rakı içtiğimizde birbirimize ezbere Nazım Hikmet şiirleri okurken bir de baktım canım şairim Orhan Alkaya’nın gözlerinden yaşlar süzülüyordu. İşte Orhan Alkaya böyle bir adamdır, kendisi gibidir, eksiği yoktu, kendine fazla gelen umut yüklü bir şiirin gülümsemesidir.

“hep böyle işte, kurtulamadığım insan olma hali

öğretilen her kelimenin kefareti ve birden gene

uyudum- yarım kalan ne varsa üşüyordu rüyaya

dün gece ben uzun bir riya gördüm- unuttum.“

Orhan Alkaya’nın yeni kitabı “altı”yı okumaya devam ediyorum. Ne güzel şiirler yazmış, bir şair olarak kendisine imrenmemek elde değil. Zaten ses tonu da harikadır ve kendi sesinden şiirler dinlemenin keyfi de bir başkadır. İkinci Yeni’ye duyduğu sevgiye şapka fırlatır. Şiirlerini nakış nakış işlemiştir. “Harf ile anlam, arzu ile yalan ve ben ve öteki uzun uzun ayrıldı“ demesi boşuna değildir. Derdini direkt söylemez, simgelerle, imgelerle, sembollerle, daha doğrusu metaforlarla fısıldar. Gerçek bir devrimcidir. Sınıfların ve şiir ve sanat tarihi hakkında bilginiz yoksa anlayamazsınız şiirlerini, daha doğru bir değişle tat alamazsınız. Bilge bir yanı vardır ama asla bilgiçlik taslamaz. Yüksek gönüllüdür ama alçakları sevmez, sakindir ama içinden geçen fırtınaları sezemezsiniz. “Yirmi yıl sonra gördüm Sevgi’yi“adlı şiiri muhteşem bir şiirdir ve okuyanı derinden sarsar ve acıtır. Sevdiklerinin ölümleri onu çok üzer. Sevdiklerine, yol arkadaşlarına gönlü üzgün, kırık şiirler yazar.

“insan arkadaşları kadardı, yola çıktığında

söylemişti bunu Hüseyin ta Smirnia’dan. Söz

söze uymamıştı hiçbir zaman. Eksikti göz

eczacılığın kaldırımından sızan on altı mart

bence yaşamıştır: Hatice, Hamit hele murat

üzgünsem bu yüzden, ikizderem sessiz kaldı.“

Çünkü şair o “büyük aileden” ayrılmayı asla istemez ve bu yüzden “gül yanlış kokarsa tuz yakaya takılır” dizesi benim için adeta bir manifesto niteliği taşır. Orhan Alkaya kendisini her türlü kirlenmelerden, tuzaklardan, dayatmalardan, faşizmin ürettiği her duygudan uzak tutan, kötülükle, zalim olanla savaşmasını da bilen naif bir Che Guevara inceliğidir. İyi şairlerden beslenmeyi, onlarla yoldaş olmayı ilke edinmiştir. Bana göre şiiriyle ve hayat karşısında ki o insan duruşuyla Orhan Alkaya ‘altın çağı’nı yaşamaktadır ve bunu – kalben söylüyorum- fazlasıyla hak eden iyi bir şair ve sanatçı dostumdur. Kendi kuşağından sevdiği şairleri açıklamak ona gurur verir. “Şiirin sözü derin ama narindir” diyebilmesi ve adaletsizliğe, eşitsizliğe karşı oluşu, her zaman özgürlükten yana tavır alması, loncadan uzak durması ne güzel bir duruştur. Beni bu kitabında etkileyen şiirlerden bir tanesi de “hakkari, babam, marsilya garı” adlı şiirdir.

“demek bir yer var övmek ile gömmek arasında

sezar doğuya taşındığında konstantin mi oluyor

marşandiz mi oluyor bir koster lokomotifi taşıdığında

babam üç aylığı şaştığında proleter mi oluyor

ödenemeyen bir kira gibiydi işte babamın Osmanlı kanı, ansızın babamı özlemek bu işin en delikanlı yanı.”

Kitabı itina ile okumaya devam edelim. “Yenilgi başarısızlık değildir “ diyen, neden, niçin ve neye ‘itiraz’ ettiğini bilen ve bunu iliklerine kadar sorgulayan, acı çekerken bile, o aldığı ‘sol terbiyesi’ni hep koruyan, şiirini bir silah gibi kalbinde taşıyan iyi bir şairden, Orhan Alkaya’dan söz ediyorum. Bu bir portre yazısıdır. Şiirlerinin poetikası üzerine şiir eleştirmenleri yazsın! Ben şiirlerinden, yeteneklerinden ve insanlığından cümleler kurmaya çalışırken, kurmaca bir yazı yazamam ki? Orhan Alkaya Cemal Süreya ile de görüşürdü. Ben de tıpkı yıllardır bu güzelim gazetemde, Cumhuriyetin, kitap eki’nde bunu yapmaya çalışıyorum. Yıllar önce – ismi hiç de önemli değil- birisi hakkımda, “Engin Turgut kitap tanıtmama yazıları yazıyor” demişti. Aslında derdi saldırmaktı. Bazı ‘kifayetsiz muhterisler’ yetenekleri olmadıkları için saldırarak beslenirler, severek, anlamaya çalışarak değil! Evet, ben 33 yıllık birikimimi, şair dostlarımın bendeki izleğini anlatıyorum. Bir şair olarak anlatmaya çalışıyorum. Hatta canım isterse bir de portresini çiziyorum. Bunu konuyu dağıtmak olarak algılamayın, her şey birbirine çok bağlı çünkü! Orhan Alkaya, birbirimize olan sıcaklığımızı koruduğumuz, kendisinden ve kardeşliğinden nice güzellikler edindiğim, cesur bir şairimdir. Metin Altıok için en güzel yazılardan birisini yazmış bir ustamdır, arkadaşımdır ve dostumdur. Çünkü kendisinin de dediği gibi: “insan ilkin usta olur, sonra sonra çırak.”

“Saat altı, hüznün mesaisi bitti / Hadi içelim, şimdi insan olma vaktidir“ demişliği vardır Engin Turgut’un! Evet, biz Orhan Alkaya ile yıllardır görüşür ve her buluşmamızda rakının yüzünü güldürür ve susarak ağlamasını da iyi biliriz. Sinema yüzlü bir şairdir o! Şiirlerinin bahçesine karıştığımdan beri isyan yağmurumdur o! Onunla sohbet ederken “bir şeyi ilk defa sever gibi“ olursunuz. Bu kitabı okuyun. “Ahşap sıcak“ ama demirden daha da soğuk bir çağda yaşıyoruz. Birini sevmek tehlikeli, ötekini anlamak yaralı, berisini sevmek yalakalık oluyorsa evet, küstah bir çağda yaşıyoruz. Haydar Ergülen’i ne kadar çok seviyorsam, Orhan Alkaya ve dostlarını da öyle! Vefa denilen şehre uğramamışların, sürekli saldırgan bir yazıklanma içinde olanların sanatla, şiirle ne işi olabilir ki? Orhan Alkaya şiirini sevmeniz için bence birçok sebebiniz vardır. Sözgelimi bir dizesi şöyle biter:

“bir yerden bir başka yere ulaşmanın en kısa mesafesi / ki; göz ile görülen el ile tutulan ve his ile saklandı.“

*

“bugün geçmişimden bir soluk aldım ve habire dönüyorum

Dilimin üzerinde hafıza defterini açan o ilk suyun tadıyla

Sahi ya hu, hatırlananda mı birikirmiş sözcüğün Kubbealtı

Hatıra, usanmadan dokunan mı ve eninde sonunda yaşananda

Sert ve tatlı çocukluğumun pirinç musluğundan tasasız

Sızan suyun tadıyla gidiyorum hep o hiçbir yere.“

İtina ile bu içinde binlerce hayat taşıyan şiirlerini gözlüksüz okuyalım. O cam buğulanmasın, kalp kirlenmesin, ruhlarımız, kalbimiz, gözlerimiz başkalaşmasın. Bu kitabın içinde “kuru incir aşıran çocuklar” kadar, Muzaffer hademe ve İzgen abla’nın kaderi de vardır. Bu kitabın içindeki şiirlerin diğer bir kederi de Asude hanımın melek kanatlarına sarılarak ağlamak da bir şiirdir. “Şefik öldürdü kendini – eyvallah- ve Mümtaz’ı öldürdü sevgilisi“ derken şair, siz bundan ne anlıyorsunuz? Ben size söyleyebilirim: Dünyanın en güzel Nazım okuyan ağabeyim, kardeşim Mümtaz Sevinç’ti.

Bu kitaba sarılarak okuyun: Sevgili Orhan Alkaya, kitabının bir yerinde şöyle bir ‘ölmeden ölüm’ yapar ve şiirlerini ayağa kaldırarak kalbin coğrafyasını bir güzel kazır: “artık ölüyorum: adım Miriam, Ayişa, Jesus, Moussa, Davut, Muhammet.“ Bu kitabı anlatmak, paylaşmak ve şairim Orhan Alkaya’yı gelecek nesillere aktarmak için, başka nasıl yazabilirdim ki? Kısacası Şair Orhan Alkaya benim evladiyelik şiir kardeşimdir.

“kardeşliğin yüz gram çizgisiz sayfası

takılıp kaldı tek ve mutlak arzuya

kâinat oynaşıyordu ve habersizdi mahlûk

durduk. Muhteşem yitirişin izini sürdük

kavuşup elan unuttuğumuz o sabah saatinde

gür bir itirazdık, suskunluğu doldurduk.“

ENGİN TURGUT

One thought on “ORHAN ALKAYA ve “ ALTI “”
  1. Orhan Alkaya ve şiir kitabı altı çok anlamlı olmuş çok derin ve sevgili Engin ne güzel şiir tadında tanıtmışsın şiirin Şahikası çok güzel demek bir yer varmış diyebilmek güzel olurdu hala öven ve gömen yerler var şiirin kalbinin yırtıldığı bu çoğarafya da
    Heriki şair arkadaşımı kutluyorum.Ve Engin senin yüregin cok büyük orada sadece Ergülen ve Alkaya yok acıp bakıldıgında kendine haksızlık etme sevgiler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.