• Nisan 19, 2024

Nef’i

BySemih Hasançebi

Eyl 13, 2020

Hicviyeleri ile bilinen Nef’î yazdığı hicivlerle dönemin birçok isminin nefretini ve öfkesini üstüne çekti. Nef’i için halk arasında şu sözler söylendiği rivayet edilir:

“Nef’î-yî rû-sîyehîn nîydüşünü hep bîldîk

Kendî çîngene dîr ama babasi Kürd-î pelîd”

Kendisi de şair olan Şeyhülislam Yahya Efendi Nef’i yi öven ancak içeriğinde Nef’i ye kâfir diyen bir kıt’a söylemiştir.

“ Şimdi hayli sühanverân içre

Nef’imanendi var mı bir şair

Sözleri seba’-i mu’allakadır

İmrü’l-Kays kendidür kâfir„

Nef’i de buna karşılık olarak;

“ Müftü efendi bize kâfir demiş

Tutalım ben O’na diyem müselman

Lâkin varıldıktan ruz-ı mahşere

İkimiz de çıkarız orda yalan„

Cevabını verir.

 Yine bir başka dörtlüğünde kendisine kelp (köpek) diyen Tahir Efendi’ye karşılık verir;

“ tahir efendi bana kelp demiş

iltifadı bu sözde zahirdir

maliki mezhebim benim zira

itikadımca kelp tahirdir

Osmanlı Türkçesinde büyük harf kuralı olmadığı için bu şiir iki anlama geliyor. Birinci anlamı şöyledir: Tahir Efendi Maliki mezhebine mensup olduğu için ve Maliki mezhebinde köpeğin güvercin gibi temiz bir hayvan olduğuna inanıldığı için Tahir Efendi’ye teşekkür ediyor ve onun da temiz bir varlık olduğunu söylüyor. İkinci anlamda ise Tahir Efendi’ye köpek diyor. Bu olaydan sonra mahkemeye çağrılıp yargılanıyor ve kendisini savunurken şiirin birinci anlamını kullanıyor ve ceza almıyor.

Uzun bir süre IV.Murat tarafından korundu, kendisinden hiciv yazmamasını rica etti. Her ne kadar Nef’î padişah IV. Murat’a bu konuda söz verse de, kalemini durduramayıp Vezir Bayram Paşa hakkında bir hicviye kaleme aldı. Bu hicviyesinden ötürü, 1635 yılında, sarayın odunluğunda kementle boğularak öldürüldü. Sonra cesedi İstanbul boğazı’nda denize atılmıştır. Halk arasında Nef’i efendinin ölümü hakkında şöyle bir rivayet geçmektedir:

Nef’i çok iyi bir şair olduğu için infazından vazgeçilmiştir. Padişaha gönderilecek belge yazılırken Nef’i de oradadır. Belgeyi bir zenci yazmaktadır ve kâğıda mürekkep damlatır. Nef’i de bu olay üzerine “Mübarek teriniz damladı efendim” diyerek yaşama şansını kaybetmiştir.

NEF’i ŞİİRLERİ, HİCİVLERİ

BERCESTELER

Gönül ne gök ne elâ ne lâciverd arıyor

Ah bu gönül bu gönül kendine derd arıyor

*

Ne tende cân ile sensiz ümmîd-i sıhhat olur

Ne cân bedende gam-ı firkatinle rahat olur

*

Ne şeb ki kûyine yüz sürmesem ölürüm

Ne gün ki kaametini görmesem kıyâmet olur

*

Mecnun ne bilir kaaide-i nâz u niyâzı

Aşık mı sanır kendin o meczûb-ı muhabbet

*

KASİDE

Ağyâre nigâh etmediğin nâz sanırdım

Çok lutf imiş ol âşıka ben az sanırdım

Gamzen dili rüsvâ-yı cihân eyledi ahır

Billâh ben ol âfeti hem-râz sanırdım

Seyr eylemesem âyînede aks-i cemâlin

Hüsn ile seni meh gibi mümtâz sanırdım

Ma’mûr idügin bilmez idim böyle harâbât

Mestâneleri hâne-ber-endâz sanırdım

*

GAZEL

Tûtî-i mu’cize-gûyem ne desem lâf değil

Çarh ile söyleşemem âyînesi sâf değil

Ehl-i dildir diyemem sînesi sâf olmayana

Ehl-i dil birbirini bilmemek insâf değil

Yine endîşe bilir kadr-i dür-i güftârım

Rûzigâr ise denî dehr ise sarrâf değil

Girdi miftâh-ı der-i genc-i ma’ânî elime

Âleme bez-i güher eylesem itlâf değil

Levh-i mahfûz-ı suhandir dil-i pâk-i Nef’î

Tab’-ı yârân gibi dükkânçe-i sahhâf değil

Günümüz Türkçesiyle;

1.beyit: Mucizeleri dile getiren papağanım, dedikler boş laf(tan ibaret) değil / Felekle konuşmam (onun) kalbi temiz değil.

2.beyit: Kalbi temiz olmayana “gönül ehlidir” diyemem / Gönül ehillerinin birbirini bilmemeleri olacak iş değil.

3.beyit: Devir alçaksa ve dünya sarraf değil ise inci (gibi kıymetli olan) sözümün değerini bilse bilse düşünce bilir.

4.beyit: Anlam hazinesinin kapısının anahtarı elime geçti / Aleme bol bol cevher dağıtsam ziyanı yok.

5. beyit: Nef’î’nin temiz gönlü, sözün levh-i mahfuzudur / Dostlarınınki gibi sahaf dükkanı değildir.

*

KASİDE

Esti nesîm-i nevbahar açıldı güller subh-dem,

Açsın bizim de gönlümüz, sakıy medet; sun câm-ı Cem.

Erdi yine ürdibehişt, oldu hava anber-sirişt,

Âlem behişt ender behişt, her gûşe bir bağ-ı irem.

Gül devri ayş eyyamıdır, zevk u safa hengamıdır,

Âşıkların bayramıdır bu mevsim-iferhunda-dem.

Dönsün yine peymaneler, olsun tehî humhâneler,

Rakseylesin mestaneler, mıtrıblar ettikçe nagem.

Bu demde kim şân u seher meyhane bağa reşk eder

Mest olsa dilber, sevse ger, ma’zûrdur şeyhülharem.

Yâ neylesün bîçareler, alüfteler, âvâreler

Sâgar suna mehpareler, nûş etmemek olur sitem.

Yâr ola, câm-ı Cem ola, böyle dem-i hürrem ola,

Arif odur, bu dem ola… ayş u tarabla muğtenem.

Zevki o rind eyler tamam kim, futa mest ü şâd-kâm

Bir elde câm-ı lâle-fam, bir elde zülf-i hambeham.

Her nevresîde Şah-ı gül, almış eline cam-ı mül,

Lütfet açıl sen dahi gül, ey serv-kadd ü gonce-fem!

(Günümüz Diliyle)

Sabah vakti ilkbahar yeli esti.

Sakiy medet, Cem’in kadehini sun, bizim de gönlümüz açsın.

Erdi yine nisan ayı, hava amber kokularla cennet içre cennet oldu, her köşe bir irem bağı.

Gül devri devri işret zamanıdır, zevk ve sefa vaktidir,

Bu mübarek nefesli mevsim aşıkların bayramıdır.

Dönsün yine kadehler, şarap küpleri boşalsın akıcılar nağme çaldıkça sarhoşlar rakseylesin.

Bu demde, bu seherde, meyhane bağı kıskanır Dilber mest olsa,

Kabe’nin şeyhi onu sevse, mazurdur.

Sevgiden şaşkına dönen biçâreler, avareler neylesin

Ay yüzlüler içki sunuyor, içmemek ayıp olur, sitem olur.

Yar olanda, Cem kadehi olanda, böyle neşeli günler olanda.

Arif odur ki bu zamanlarda neşe ile ganimetlenir.

Zevki O sevgili tamam eder ki, sarhoş neşesiyle.

Bir elinde lâle renkli kadeh, bir elinde büklüm büklüm saçını tutar.

Her körpe güldür, eline içki kadehini almış.

Lütfet, açıl sen de gül, hey servi boylu gonca ağızlı.

*

GAZEL

Bir dolu nûş et, şarab-ı nab gelsün çeşmine

Mest olursan nâza başla hab gelsün çeşmine.

Gamzene pür-tâb iken takat getirmez âftâb

Bade aklı var ise bitâb gelsün çeşmine.

Hüsnünü bilmek dilersen bir nefes mir’ata bak

Attabın pertevi, mehtâb gelsün çeşmine

Aşık isen ağlamakla bitmez iş, bir çare gör

Sen gerek yaş dök, gerek hûnâb gelsün çeşmine

Rind isen Nef’î, humâr-ı badeden açma gözün

Âlemin hâli, hayal ü hâb gelsün çeşmine

(Günümüz Türkçesiyle;)

Çok çok iç, gözünden sâf şarab aksın

Mest olursan naza başla uyku gelsin gözüne

Gamzene o güçlü, parlak güneş bir takat getirmez

Bade, aklı var ise gözüne yorgun olarak gelsin

Güzelliğini bilmek istersen aynaya bak

Güneşin parlaklığı mehtap gibi solgun gelsin gözüne

Âşık isen ağlamakla bitmez iş, bir çare bul

Sen gerek yaş dök, gerek kan gelsin gözüne

Rind isen Nef’î, içki sersemliğinden uyanma

Âlemin hali hayâl ve düş gibi gelsin gözüne.

*

GAZEL

Ağyâre nigâh etmediğin nâz sanırdım

Çok lutf imiş ol âşıka ben az sanırdım

Gamzen dili rüsvâ-yı cihân eyledi

Billâh ben ol âfeti hem-râz sanırdım

Seyr eylemesem âyînede aks-i cemâlin

Hüsn ile seni meh gibi mümtâz sanırdım

Ma’mûr idügin bilmez idim böyle harâbât

Mestâneleri hâne-ber-endâz sanırdım

Sihr etdiğini senden işitdim yine Nef’î

Yoksa sözünü hep senin i’câz sanırdım

*

*

SİHAM-I KAZA’DAN

Gürci hınzırı a samsun-ı muazzam a köpek

Kande sen kande nigehbani-i alem a köpek

Vay ol devlete kim ola mürebbisi anun

Bir senin gibideni cehl-i mücessem a köpek

Ne gune kaldi meded devlet-i Al-i Osman

Hey yazuk hey ne musibet bu ne matem aköpek

Ne ihanetdür o sadra bu zamanda ki anun

Olmaya sahibi bir Asaf-ı kerem a köpek

Hidmet-i devlete sair vüzeradan göreler

Bir fürumaye koca ayuyı akdem a köpek

Bu mahlallerde ki Bagdadı ala şah-ı Acem

Arz-ı rumu ede teshir Abaza hem a köpek

Sattınız iki soysuz bir olup hanlığı

Kimseyietmedünüz bu işe mahrem a köpek

Paymal eylediniz saltanatın ırzını hem

Yok yereoldı telef ol kadar adem a köpek

Hiç hanlık satılır mı hey edebsiz hain

Tutalım olmamış ol fitne muazzam a köpek

Sen kadar düşmen-i devlet mi olur a hınzır

Ne turur saltanatun sahibi bilsem a köpek

Ehl-i dil düşmeni din yoksulu bir melunsun

Öldürürlerse eğer can-be-cehennem a köpek

Böyle kalur mu soysuzlar elinde devlet

noldu ya gayret-i şahenşeh-i azam a köpek

Hak götürdü arabı gitti hele dünyadan

Kim götürse akabince seni bilmem a köpek

File nacar meger yükledeler tabutunu

Çekemez cife-i murdarunu adem a köpek

Filler de çekemezse ne acep laşeni kim

Var mı bir sencileyin div-i mülahhem a köpek

Sen soysuz eşek ol Kirliorospu yaraşur

Bindürüp sırtına teşhir edersem a köpek

*

GAZEL

Yoklamazsın hîç var mı dilde dâğın yâresin

Böyle mi gözler güzeller âşık-ı bîçâresin

Âh ile derdi bilinmez âşık-ı bîçârenin

Çâk çâk ede meğer âhı dil-i sad-pâresin

Gördüğün öldürmedir kârı o hûnî gözlerin

Koymaz anınçün elinden gamzeler gaddâresin

Zülfüne bend etmesin yâ n’eylesin Mecnûn gibi

Zabta kâdir olmayan âşık-ı dil-âvâresin

Halka-i zülfünden eyler dil temâşâ ruhların

Vermese hurşîde n’ola revzen-i nezzâresin

Derdin izhâr etmek ister dâ’imâ Nef’î sana

Sen de lutf et yokla bir gün dilde dâğın yâresin

*

Divan şairi ( D. 1572, Hasankale / Erzurum – Ö. 27 Ocak 1635). Asıl adı Ömer olup, Sipahi Mehmed Bey’in oğludur. Dedesi Mirza Ali Paşa, Pasin Sancakbeyliği görevinde bulunmuştu. İyi bir öğrenim görerek, Arapça ve Farsça öğrendi. Zarrî (zararlı) olan mahlasını, dostu şair Gelibolulu Ali, Nef’î (faydalı) olarak değiştirdi. I. Ahmed’in tahta çıkmasından (1603) sonra gittiği İstanbul’da önce kâtiplik yaptı. Padişaha ve döneminin ileri gelenlerine sunduğu gazeller ve kasidelerle kendini tanıttı. Yaklaşık otuz yıl yaşadığı İstanbul’da dört padişahın dönemine tanıklık etti (I. Ahmed, I. Mustafa, II. Osman, IV. Murad). I. Ahmed’in 1611’de Edirne’ye yaptığı seyahati sırasında yanında bulunan Nef’î, asıl ününe IV. Murad devrinde ulaştı. Sert ve gözü pek karakterini kendisine benzeten ve hicivlerini beğenen padişah tarafından korunarak onun meclislerinde yer aldı.

IV. Murad’ın, Nef’î’ye ilgisini abartılı bulanların çokluğu üzerine padişah onun kabiliyetini herkese göstermek istedi. Aynalı Kavak Köşkü’nde bulunduğu bir sırada şairi yanına çağırtarak yeni bir şiir okumasını istedi. Nef’î’nin koynundan kâğıdını çıkararak; “Esdi nesîm-i nevbahar açıldı güller subh-dem” diye başlayan, sonradan çok ünlü olan Bahariyye’sini okuduğu bilinmektedir. Rivayete göre şiir bitince padişah, Nef’î’nin elindeki kâğıdın boş olduğunu görmüş; şiirini irticalen, o anda söylediğini anlayarak çok memnun olmuş ve şairi türlü mücevherlerle ödüllendirmişti. Özellikle bu olayla padişahın yakınlığını kazanan şair, daha sonra, yüksek mevkilerdeki kişiler hakkında yazdığı hicivleri ile pek çok kişinin düşmanlığını da kazandı. IV. Murad, onun hicivlerini topladığı Siham-ı Kaza (Kaza Okları) adlı eserini okurken, sarayın yakınlarına düşen bir yıldırımı uğursuzluk şeklinde yorumlayanların etkisinde kalarak, ondan sonra şaire hiciv yazmayı yasakladı. Daha sonra da onu Edirne’ye sürgüne yolladı. Burada Muradiye mütevellisi olan Nef’î, Sultan’ın Edirne ziyareti sırasında ona sunduğu kaside ile affını istedi ve tekrar İstanbul’a döndü. Cizye (Müslüman olmayanlardan alınan vergi) muhasebeciliği yapmaya başlayan şairin verdiği sözü tutamaması hayatına mal oldu. Vezir Bayram Paşa hakkında yazdığı bir hicviye nedeniyle, Paşa tarafından sarayın odunluğunda boğdurularak cesedi denize attırıldı. Ölüm tarihi ebcedle şöyle düşürülmüştür:

“Gökten nazire indi Sihâm-ı Kazası’na

Nef’i diliyle uğradı Hakk’ın belâsına.”

Edebiyatımızın en usta övgü ve yergi şairi sayılan Nef’î, başarılı kasideleri ve özellikle hicivlerindeki sağlam tekniği, samimi ve cesurca söyleyişiyle bu alanda zirveye çıktı. Onun savaş tasvirlerini okuyanlar, top seslerini ve kılıç şakırtılarını duyar gibi olmuşlardır. Meydan okuyan yiğitçe ifadeleri Namık Kemal’i etkilemiş, kendisine nazireler yazmasına sebep olmuştur. Dîvan şairlerinin çoğunda görülen gizli ve karışık edebî sanatlar Nef’î’de yoktur. Mübalağayı sever, sürekli kendini ön plana çıkararak yazar. Bu, kendi sanatına ve şahsiyetine saygısının, güveninin ve kimseden geri kalmaya dayanamayan gururlu benliğinin ifadesi olarak görülür. IV. Murad’a, “Sen ne büyük bir hükümdarsın ki benim gibi bir şair tarafından methediliyorsun” diyebilecek bir özgüvene sahiptir. Siham-ı Kaza’sında başta babası olmak üzere, devrinin bütün ileri gelenlerini ağır ve alaycı biçimde hicvetmektedir. Babası Mehmet Bey’in de şair olduğu, Kırım Hanı’nın nedimi (sohbet arkadaşı) olarak genellikle rahat bir hayat sürdüğü, bazen de yeterince yardım göremediği bu eserinden anlaşılmaktadır. Nef’î’nin, bahar tasvirlerinde de çok başarılı olduğu, mevsimin canlılık ve hareketliliğini mısraların akışında güçlü biçimde hissettirdiği görülür.

Türkçe divanında elli dokuz kaside bulunan Nef’i’nin ilk kasidesi Hz. Peygamber’i öven “sözüm” redifli bir naat, ikincisi Mevlâna Celaleddin’i öven bir kasidedir. Bu kaside dolayısıyla şairin Mevlevî olduğu tahmin edilmektedir. Divanda ayrıca yüz on dokuz gazel, kıtalar, matlalar ve rubailer gibi daha başka şiirler de vardır. Şairin Farsça divanında Türkçe divanından daha az sayıda şiir vardır. Naatlarla başlayan bu divanda peygamber sevgisiyle söylenmiş yedi naat vardır. Naatları, Mevlâna Celaleddin Rumi’yi öven dört kaside takip eder. Bu kasidelerdeki tasavvufi söylemin, şiiri süsleyen bir unsur olarak ele alınmış olmadığı, hepsinin duyarak ve yaşayarak yazılan tasavvuf şiirleri olduğu görüşü hakimdir. Gençliğinde İranlı Sadî ve Hafız-ı Şirazî’yi okuyarak yetişen Nef’î, Arap şairlerinden Urfî ve Enverî’nin de etkisinde kalmıştır. Kendisinin bu iki şaire nazireleri vardır.

“Yaratılışındaki övmek ve övünmek özelliğinden dolayı kasideciliğe yönelmiş olan Nef’î, gazellerinde rind ve âşık bir şair olarak görünür. Nef’î’nin kasidelerinde iğrak ve gulüv derecesine varan mübalağaya gazellerinde de rastlanır. Süslü, sanatlı ve yer yer tamlamalarla yüklü bir dil, anlamda ve hayallerde incelik, güçlü bir ahenk Nef’î’nin gazellerinin özelliğidir.” (Cem Dilçin)

ESERLERİ:

Türkçe Divan (1836-53), Farsça Divan (Türkçe çevirisi Prof. Dr. Ali Nihad Tarlan tar. 1945), Siham-ı Kaza (Kaza Okları anlamında, hicivleri, Saffet Sıtkı tar. 1943), Tuhfetü’l-Uşşak (Farsça uzun bir kasidesi, Prof. Dr. Ali Nihat Tarlan tar. 1964).

KAYNAKÇA: Âgah Sırrı Levend / Edebiyat Tarihi Dersleri (1939), Abdülkadir Karahan / Nef’i Divanından Seçmeler (1971) – Nef’i (1954, gen. bas. 1986), M. Fahrettin Kırzıoğlu / Şair Ömer Nef’î’nin Sekiz Arka Atası (Türk Dili, Eylül 1961), Fahir İz / Eski Türk Edebiyatında Nazım (1966-67), Bursalı Mehmed Tahir / Osmanlı Müellifleri I (1972), Nihat Sami Banarlı / Resimli Türk Edebiyatı Tarihi (c. 2, 1987), İhsan Işık / Yazarlar Sözlüğü (1990, 1998) – Türkiye Yazarlar Ansiklopedisi (2001, 2004) – Encyclopedia of Turkish Authors (2005) – Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (2006, gen. 2. bas. 2007) – Ünlü Edebiyatçılar (Türkiye Ünlüleri Ansiklopedisi, C. 4, 2013) – Encyclopedia of Turkey’s Famous People (2013), Ahmet Kabaklı / Türk Edebiyatı II (2002), M. Zeki Kurnuç / Erzurum ve Türk Mûsikisi (2005), Ali Nihat Tarlan / Nef’i’nin Farsça Divanı, TDV İslam Ansiklopedisi (C. 32, s. 523-525).

Bağlantılı Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.